Gezi Parkı Sınavında İş Dünyası ve PR Sektörü
Gezi Parkı olayları genel kamuoyu bir yana, farklı kesimleri farklı biçimlerde etkiledi. Protestocuların ana gövdesi beyaz yakalı profesyoneller ve onların üniversiteli çocukları olduğu ölçüde, kurumlar ve markalar bundan sonra daha sık karşılacakları kritik meydan okumaların ilk sınavı ile yüz yüze geldi. Medya görülmedik çapta bir protesto ile karşılaştı. Medya ajansları, sonra reklam ajansları hükümet cephesinden topun ağzına kondu. PR sektörü ise bu olaylarla ilgili olarak İstanbul Vali’sine Altın Pusula Ödülü ile hatırlanacak.
Burada ayrıntısına girecek değilim. Altın Pusula’ da kötü bir konu yönetimi, yönetilemeyen konunun bir iletişim krizine dönüştüğü noktada ondan daha yetersiz bir kriz iletişim yönetimi söz konusudur.
Öte yandan bu olay aslında PR sektörünü olduğu kadar, iş dünyasının önde gelen kurumlarını da doğrudan açmaza düşüren çok daha yakıcı bir sorunun görünür yüzüdür. Sorunun birinci somut cephesi şudur: Çalışanlarının hükümet politikalarına karşı aktif bir muhalefet içerisine girdiği ve buna ek olarak çok güçlü bir toplumsal kutuplaşmanın ortaya çıktığı koşullarda şirket çıkarları gereği apolitik olması gereken kurumlar, PR şirketleri nasıl bir tavır alacaklar? Bunun bir adım ötesinde ise daha kapsamlı ve derin bir ikinci boyut bulunuyor: Türkiye’yi ortadan bölen ve artık iyice belirginleşen iki toplumsal fay hattı (seküler; mütedeyyin / Türk; Kürt) üzerinde iş dünyasının ve onun ayrılmaz parçası olan PR sektörünün duruşu ne olmalıdır?
Gezi özelinde gerek kurumlar gerekse PR şirketleri geneldeüç farklı yaklaşım gösterdi: Birincisi çalışanlarının başında Gezi’de açık açık taraf olmak; ikincisi yine taraf olmak ancak çok da öne çıkmamaya çalışmak; üçüncüsü tavrını belirtmeden sessizliğe bürünüp fırtınanın geçmesini beklemek.
Ancak kanaatimce dördüncü bir yol daha bulunuyor. O yol da evrensel demokratik ölçüler doğrultusunda Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik çizgisinde 5 temel değer etrafında şekilleniyor: İnsan haklarına saygı, çevreye duyarlılık, düşünce özgürlüğü, her türlü ayrımcılığı ret ve ortak akıl arayışı.
Her ne kadar genç bir meslektaşımız acele bir okuma ile Dünya Gazetesi’ndeki köşesinde İDA ve TÜHİD ’in Gezi Olayları ile ilgi açıklamasını bir ve aynı şey olarak görüp “her ikisi de sınıfta kaldı” diye değerlendirmişse de, İDA’nın açıklaması bu değerlerin ışığında 4’üncü bir yolun mümkün olduğunu göstermektedir.
Gezi Parkı bir milat olmanın ötesinde önemli bir turnusol kâğıdı görevi görmüş bulunuyor. Burada ortaya çıkan ve şu an için siyasetin toz dumanı arasında kalan gençlik ruhunun IDA’ya en temel katkısı bu değerleri dernek tüzüğüne kalıcı bir biçimde yerleştirmesi olacaktır.
Ali Cem İlhan / İDA Yönetim Kurulu Başkanı
















Bir cevap yazın